19 Eylül 2010 Pazar

üf ama yani!

uzun zamandır böyle değildim.şimdi nerden geldi bu iç daralmaları.her şeyden sıkıl bunal nereye kadar.annem çocukken hep benim hakkımda "her hastalıkta bir huy öğreniyor." dediği kadar varmış.hasta olur olmaz aptallaşmaya ya da aptallığımı muhafaza etmeye başlıyorum.yine sessizleştim.insanlardan çekiliyorum daha doğrusu onları istediğim için böyleyim.birileri hep ben onları umursamadığımda yanımda olmuyor mu of!hep böyleyim aslında belki de değişmedim..nasıl bi çelişki her şey farklı yönde ilerlerken hep aynı çıkışa çıkmak.bu mudur hayat yani bu mu şimdi?of ama of!bir değiş tokuş falan olsa sokaktaki o adam olsam ben.ne işim var bu gamze kılığında.of of of of..konuşcak birilerine çok ihtiyacım var ama o kadar mühim birini bulamıyorum ya da bulduklarımla yetinemiyorum.daha da doğrusu sanırım biraz yeni insan arayışındayım ama halen gözüme ilşmiş o insanlardan yok.keşfetmeye ve keşfedilmeye ihtiyacım var ama böyle demek çok ucuz bir pazarlığın ortasında gibi.bu değil.böyle sadece konuşan bi ilişki yılış yılış ya da dokunaklı değil.bugün buyarın şu.ufak beraberlikler ya da neyse.hep böyle oluyor zaten.saçmalıyorum..
+ateşin var ya ondan.
tabi haklısın anne..
dedim "eğer sen de."
dedi "öznelerimiz bir olmadı mı hala biz desene"
dedim "seni seviyorum"
dedi "yanlış söyledin"
sonra düzelttik bir ağızdan
"bizi seviyorum."


#al sana günlük paylaşımlar.

18 Eylül 2010 Cumartesi

tut elimden ve gözlerini kapa,
bu bir güven oyunu..
ya elimi tutarsın yolumuzu seçerim,
güvenirsin bana;
ya da gözlerin yarı açık,
kaskatı ruhunla çarparsın bir yerlere..
bir önemi yok,
sadece bir tiyaro öncesi prova bu.
birileri bizi nasılsa sevgili görür,
bir şekilde.
birimiz öperiz;birimiz sever görünür,
bitiririz.
peki ya biz?
inanabilir miyiz başkaları için uydurduğumuz yalanlara?
her şeyin tek seyirlik bir oyundan ibaret oluşuna..

geceninkaranlığındakaybolasın.

sokaklar ıssızken yürüdüm,
tek bir insan yüzü görmemek için and içmiştim,
sonra bir siluet gördüm;
küfrettim,duydu;
cevabımı verip birbirimizden uzaklaşmamızı sağladı.
keşke,her şey böyle olabilseydi,
siluetini sevdiğim.
bir de o sesindeki keskin duruş yok muydu,
içimin yağları eridi,
inan bir gülüş bir tatlı bakıştan fazlasıydı seninki..
sesini aramaktayım bu gece de,
bir daha küfret ve en az diğeri kadar orijinal olsun;
istiyorum bunu.
ama sakın yüzünü gösterip içine etme gecemin,
diyorum ya and içtim..

14 Eylül 2010 Salı

ya bulursa?

gece yarısı saat 02:03
gün ne tam anlamıyla karanlık,
ne tam anlamıyla aydınlık..
çünkü bir yaz gecesi..
esintili bir kent,
sessizlik henüz tam çökmemiş,
çünkü bir sahil kasabası..
ben sahildeki yabancı..
tanıdık her şey sessiz,
ben de onlara eşliken sessizim.
aslında tanıdık olan pek de bir şey yok,
ama gerek de yok;
ihtiyacım olan biraz yabancılık hissi,
ya da gizemli yabancı rolümü verecek
bir üçüncü şahıs..fazlası yok.
tırnaklarım düşlerim kadar kırmızı,
dudaklarım da öyle..
rüzgara eşlik eden elbisemse,
deniz kadar..
yalın ayaklarımla kumları aralamak,
arasında ayaklarımı yerleştirip
soğukluğu ve nemi tümüyle bedenime sarmak,
gece yarısı sahil karanlığında,
yalnızlık belirteçleri göstermek yani..
az sonra elinde şarabıyla gelecek,
şıklığıyla göz dolduran bir yakışıklı
beklentim yok elbette,
yalnızca bir gece arayışı..
kimliğimden uzak bir şehir bulmuşken,
kişiliğimi de terk edeyim diyorum ama
nerde benim yardımcım?
"heey nerdesin yabancı?"
sesim yankılandıkça içimdeki gurur okşanıyor,
"evet"diyorum "beni de o bekliyor"
yoksa sahilin diğer yakasında mı?
ama gün doğmadığından,
halen umudumu kesmiyorum,
olur ya belki de aynı sahilde buluşmuş,
şansımızın kesişmesini bekliyoruzdur diye,
bir daha soruyorum sahil kabalığına,
"heey benim yabancım olan,burada mısın?"

lallalalallala

ihtiyar bir adam,metalik 67 model bir mostang'ın bagajını temizliyor.yoldan geçiyorum ve ufak bir gezintiye gidiyorum..arabası ve 70'lerden kalma kıyafetleri saçları ile içimi hoş eden ihtiyarı düşünüyorum.sanırım 50'lik yaş sınırını bile geçmiştir..oysa ben,henüz 18'im.bu durumu üstelemeden kalbimin yaşının aşk gerektirdiğine kanıp "hadi be sende sadece karizmatik" diye söylenerek bir şarkı tutturuyorum "my lady D'arbanville why do you sleep so still.." yürüyorum giderek yükselen sesimle..adımlarım her an aritmetikleşiyor.az kaldı dans edeceğim derken adımlarım dans adımlarına dönüşüyor."my lady D'arbanville" derken bir de el çırpıyorum..sonra çevremin azıcık hareketlendiğini ve koca karıların dikkatini fazla çektiğimi fark edip hanımefendi imajıma dönüyorum.ve ihtiyar halen orada..nasıl bir tesadüfse mostang'ın teybinden yükselen adamın sesi beni doğruluyor "my lady D'arbanville i'll wake tomorrow" gülüyorum içten içe..tesadüfler değil mi zaten beni yaşatan derken kendimi arabasını temizleyen ihtiyarın karşısındaki parkta buluyorum "lalalalala" halen sesini duyuyorum zihnimden eşlik ettiğim şarkıya..salıncaktan gökyüzüne ulaşmaya çalışıyorum eskisi gibi..kalbimin her an biraz daha hızlandığını ve yüzümün gülüşlere uzanışına engel olamıyorum..temizliği bitiren ihtiyar az sonra kapıları çekip gidiyor ama zihnime portresini yerleştiriyorum.az sonra dönecek diye çevrede ufak adımlarla dolaşıyorum gelecek biliyorum.gelmeyince eve çıkıp balkondan beklemeye başlıyorum bir süre ve gökyüzüne eşliken uyandığımı fark ediyorum..gözümü açtığım o ilk anda balkondan görünen garajdaki upuzun metalik renkli araç çarpıyor gözüme ve iki saniye sonra ihtiyar iniyor..ona uyandığımı görüyorum.nasıl güzel bir süpriz derken yan koltuğunun kapısını açıp biri incekmiş gibi yapıyor..yüreğimi ağzımdan çıkacakmış gibi hissederken elinde gitarını alıp uzaklaşıyor bloklar arasından..tesadüfler tesadüfler diye inancımı çoğaltıyorum ben de yeni bir uykuya kaparken gözlerimi..
içten içe söyleniyorum o adamın torunu da bir gün bana "my lady D'arbanville i love you" diyecek.ya da başka bir masalın matmazeli olacağım ama ne fark eder,sonuçta bir masalım olacak ve o adamın ihtiyar ladysi olacağım.o bana şarkılar yazarken ben de onun için söyleyeceğim."lallalallalala"
http://fizy.com/#s/1m38xh

11 Eylül 2010 Cumartesi

bir danstı yalnızca ellerimizi bağlayan, küçük çocukların korkma bahanelerinden miydi, yoksa gelişi güzel olanlardan mı? düşünme gereği duymaksızın gelişmişti gece.. filmlerdeki o sahne, hüzünlü kız barda oturur,serseri avını yakalar. birleşme anı ve bitiş sahnesi derken, kız için başlangıç,çocuk için sıradanlık. aklınızdaki çağırışım buysa bizim hikayemiz bu değil. biz,öylesine tanıdık insanlardandık, günlük "nasılsın"lı ilişkiler.. herkes kadar bayağı ve bir o kadar yalın. birbirimizden habersiz yaşardık, tek ortak noktamız vardı "tesadüflere inanırdık". gün aydınlık ya da karanlık diye iki parçaysa, ilişki denen şey de böyleydi kadın ve erkek, bir oluşumu tamamlamak gibi sözcüklerdi. zıt da değil eş anlamlı da değil.. bu tarz fikirlerimizi bile rastlantılarla öğrenmiştik, bir tren yolu boyu öylesine gelişen kalabalık söyleyişilerden birinde. her şey öylesine..neden aramadan. filmlerdeki gibi,amacı olmayanlardan ama o kadar basit değil;sanırım. bir kez dans etmiş buluşmuştuk, sonra yine "nasılsın"laşmıştık. ikimizin geleceği olgusunun bir önemi yoktu, sonuçta birimiz kadındık,birimiz erkek. bir şey olacaksa olurdu, neden aramak durumu zorlaştırmaktan başkası olmazdı. biz beklemedik günlerce,o günlüklerden olmayalım diye, yine yaşadık ara vermeden. belki bir dansa daha ihtiyacımız vardı, onun da çok önemi yoktu.. sonuçta hayat,yaşanacak zarftı;yaşanmadan da atlatılabilirdi

olmazolası.

kafam hormonlu patlıcan gibi,kocaman. karanlığa da koydunuz mu tamam;biraz daha büyür.. kafam,elyaf gibi tiftik tiftik.. her an kabarmaya biraz daha elverişli oluyor. kafam,dokunsan patlayacağını sandığın balon. dokunsan da patlamıyor,sadece rahatsız. kafam,kocaman kafam,tiftik tiftik kafam,balon kafam,hiç kafam.. kafam,dünya. üzerinde yürüdükçe sen daha kimliksiz. deprem oldukça daha fikirsiz. ne olursa olsun patlayacak sonunda. hep birlikte yok olacağız,bu güzel. ölümler,birlikteyken daha güzel. kafam,artık hissetmeidğim bir yığın. düşünceler köşelerine değdikçe biraz rahatsız oluyorum o kadar. kafam,rahat;geniş. içinde at koştururcasına geniş. kafam,içine tıkabasa eşya doldurulmuş bir ambar. ta yılların getirdiklerini bir bir itelemiş kakalamışsın gibi. her seneden bir parça.dünyanın alev topu halinden bu yana. kafam,bir yığın.. kapısına dayansan her şey üstüne yıkılacakmış gibi. kafam,balon patlayamacak bir balon gibi. balonlar patlayamadıkları sürece özgür olamazlar. kafam,yük dünden yarına taşı taşı bitmez türden. istesen de ağırlığını her saniye çoğaltmaya mecbur yaşar cinsten. taşınamayacak kadar ağır,taşımazsan aptallığına örtü takamayacak kadar şeffaf. kafam,hiç. içine dünyayı da sıkıştıran sadece yüklenmiş kamyon havası. düşüncelerle öyle bezenmiş ki pislikten kokmuş, çürümüş havası, kokmuş bünyesi. ama hala kafam..