11 Eylül 2010 Cumartesi

bir danstı yalnızca ellerimizi bağlayan, küçük çocukların korkma bahanelerinden miydi, yoksa gelişi güzel olanlardan mı? düşünme gereği duymaksızın gelişmişti gece.. filmlerdeki o sahne, hüzünlü kız barda oturur,serseri avını yakalar. birleşme anı ve bitiş sahnesi derken, kız için başlangıç,çocuk için sıradanlık. aklınızdaki çağırışım buysa bizim hikayemiz bu değil. biz,öylesine tanıdık insanlardandık, günlük "nasılsın"lı ilişkiler.. herkes kadar bayağı ve bir o kadar yalın. birbirimizden habersiz yaşardık, tek ortak noktamız vardı "tesadüflere inanırdık". gün aydınlık ya da karanlık diye iki parçaysa, ilişki denen şey de böyleydi kadın ve erkek, bir oluşumu tamamlamak gibi sözcüklerdi. zıt da değil eş anlamlı da değil.. bu tarz fikirlerimizi bile rastlantılarla öğrenmiştik, bir tren yolu boyu öylesine gelişen kalabalık söyleyişilerden birinde. her şey öylesine..neden aramadan. filmlerdeki gibi,amacı olmayanlardan ama o kadar basit değil;sanırım. bir kez dans etmiş buluşmuştuk, sonra yine "nasılsın"laşmıştık. ikimizin geleceği olgusunun bir önemi yoktu, sonuçta birimiz kadındık,birimiz erkek. bir şey olacaksa olurdu, neden aramak durumu zorlaştırmaktan başkası olmazdı. biz beklemedik günlerce,o günlüklerden olmayalım diye, yine yaşadık ara vermeden. belki bir dansa daha ihtiyacımız vardı, onun da çok önemi yoktu.. sonuçta hayat,yaşanacak zarftı;yaşanmadan da atlatılabilirdi