31 Ekim 2011 Pazartesi
olamaz mı..
belki de dünya denen yer Tanrı'nın kafasının içidir.kurup kurup bir kenara ittikleri.her hayali birinin yaşama sebebidir.her fikri bir başka isimle doğup onun ömrünce sürüyordur.aynı isme tekabül edenler ise yalnızca takıntılarının izi sevgililerin önadlarıdır.ne bileyim bir tür şifredir.bizim fikirlerimiz de onun hayal ettiklerinin gerçekliği olduğundan böyle mutsuzlupa daha yakındır belki..neden olmasın ki..düşünceler de zaman geçtikçe bir köşede ölür ve biter.bir daha düşünene kadar da uğramaz.düşündükçe de her şey var değil midir..
7 Eylül 2011 Çarşamba
3 Eylül 2011 Cumartesi
sevgili günlük hikayesi özsözü..
ağlayacak yer arayan insan daha başka oluyor.
sevmediği müzisyeni dinlerken en içli yerinde böğüre böğüre ağlayıp eşlik ediyorsun filan..umrunun köşesinden geçmeyen ama "şunu yapalım mı" diyen herkese takılıp kendini oyalıyor aklınca.sanırım pek üzerinde düşünecek kadar kendini bulamıyor.ya da tam da bundan korkuyor.
birkaç günü aştıysa bu durum bir de günlük alıyor..bir işe yaraması gerekmiyor sadece aklını akıtıp taşanları bir nebze toplayabilmek için yapıyor.
sevmediği müzisyeni dinlerken en içli yerinde böğüre böğüre ağlayıp eşlik ediyorsun filan..umrunun köşesinden geçmeyen ama "şunu yapalım mı" diyen herkese takılıp kendini oyalıyor aklınca.sanırım pek üzerinde düşünecek kadar kendini bulamıyor.ya da tam da bundan korkuyor.
birkaç günü aştıysa bu durum bir de günlük alıyor..bir işe yaraması gerekmiyor sadece aklını akıtıp taşanları bir nebze toplayabilmek için yapıyor.
31 Ağustos 2011 Çarşamba
gizemdir belki güzel olan..
o yüzünü hep gizlerdi bir tür mütevazilik mi utangaçlık mı kimse bilmezdi..gerçi bilen de bilirdi.abayı yakanı çoktu da o biraz havai miydi yoksa neydi kimse tam olarak bilmiyordu.o biraz farklıydı demek doğruydu sanırım onun için hep biraz garip bir tattaydı tadılası ekşilik gibi bir şey..yüzünü günlerce,aylarca hatta belki daha uzun süre sakladı bizden.ucundan gözünü,dudağını gösterdiği zamanlar... olsa da tam anlamıyla göreni bile yüzünü hayal ederek şöyle böyle hatırlar olmuştu.sonra bir an öyle bir şey oldu ki gördük sanki yüzünü saklayamadı bir an işte..derken üç göz kırpışımıza varmadan gizlendi.sanki bir şövalyeydi de basında kaskı olmadan yaşayamazdı.ama biz onu öyle kabullenmiştik.biliyorduk ki güzeldi; güzeli tanımlamak da bize düşmezdi.
25 Temmuz 2011 Pazartesi
12 Temmuz 2011 Salı
karşılaşmak istediğin ama belki adını bilmediğin ya da arkasından bağıracak kadar yakın olamadığını sezdiğin birinin 10 adım önünden yürümesi ne kötüdür..geçsen,senin gördüğünü bilcek üstelik belki o senin görmezden geldiğini düşünüp o da öyle yapıcak..ki geçmeyip arkada kalırsın genelde böyle zamanlarda..bir de anahtarı filan unuttuğun için böyle dönmüşsündür filan..ne sinir bozucu işler..
bazen düşünüyorum acaba benim için de aynı şeyi yaşamış olanlar var mıdır?varsa mutlu olucakmışım hissine kapılıyorum ve sonra karar veriyorum.
kendine yapılmasını istemediğin davranışları başkalarına yapma/isteme :)
bazen düşünüyorum acaba benim için de aynı şeyi yaşamış olanlar var mıdır?varsa mutlu olucakmışım hissine kapılıyorum ve sonra karar veriyorum.
kendine yapılmasını istemediğin davranışları başkalarına yapma/isteme :)
7 Temmuz 2011 Perşembe
başkasının mutluluğundan özerk mutluluktan ötesi yoktur*
haftalardır uçamayan ruhum aynada kanatlarına rastladı...unutmuşum!
tavuk gibiyim..uçabilmem efsane ama kanatlarım muhteşemdir benim.
bir de yüksekten korkarım tavuk gibi! :)
tavuk gibiyim..uçabilmem efsane ama kanatlarım muhteşemdir benim.
bir de yüksekten korkarım tavuk gibi! :)
14 Haziran 2011 Salı
bir adres.
bana bir adres ver;
gidebileceğim uzaklıkta olsun.
fazla yakın olması gerekmez;
ama sınır tanımayan adreslerden olmasın.
sana ait bir şeylerin olduğu bir yer olsun;
içinde ne olduğunn bir önemi yok,
bir kez ayakizinin buluştuğu,
bir kez kokunun temas ettiği bir yer olsun.
kapalı güneşlikleri varsa bile,
yüzüne bir kez uzanabilmiş olsun ışığı..
hiç tanımadığın insanlar olabilir içinde
bir park olabilir herkesin bulunabildiği;
ama senin en az bir aylık nefesini tükettiğin bir yer olsun,
ne bileyim izin kalsın bir şekilde;
bir sigara külün,
bir koku zerreciğin,
hiç olmazsa bir parmak izin olsun;
uzandığımda tutabileceğim,
istediğimde soluyabileceğim.
izin verirsen ya da istersen,
içinde sen ol.
kalabalık içinde olacaksan,
masana uğramama izin verme
ama varlığından haberdar olmama izin ver.
bir tek sen olacaksan,
izin ver yüzüne dokunabileceğim bir mesafeye..
engel olma böylesine;
bir adres ver bana,
nefesime kokunun değmesine izin ver.
lütfen..
yaşarken yaşamına izimin olmasınaizin ver;
benimki bırak yalnız sana dair olsun;
bana bir adres ver,
yolu sana doğru akan,bir adres..
gidebileceğim uzaklıkta olsun.
fazla yakın olması gerekmez;
ama sınır tanımayan adreslerden olmasın.
sana ait bir şeylerin olduğu bir yer olsun;
içinde ne olduğunn bir önemi yok,
bir kez ayakizinin buluştuğu,
bir kez kokunun temas ettiği bir yer olsun.
kapalı güneşlikleri varsa bile,
yüzüne bir kez uzanabilmiş olsun ışığı..
hiç tanımadığın insanlar olabilir içinde
bir park olabilir herkesin bulunabildiği;
ama senin en az bir aylık nefesini tükettiğin bir yer olsun,
ne bileyim izin kalsın bir şekilde;
bir sigara külün,
bir koku zerreciğin,
hiç olmazsa bir parmak izin olsun;
uzandığımda tutabileceğim,
istediğimde soluyabileceğim.
izin verirsen ya da istersen,
içinde sen ol.
kalabalık içinde olacaksan,
masana uğramama izin verme
ama varlığından haberdar olmama izin ver.
bir tek sen olacaksan,
izin ver yüzüne dokunabileceğim bir mesafeye..
engel olma böylesine;
bir adres ver bana,
nefesime kokunun değmesine izin ver.
lütfen..
yaşarken yaşamına izimin olmasınaizin ver;
benimki bırak yalnız sana dair olsun;
bana bir adres ver,
yolu sana doğru akan,bir adres..
23 Mayıs 2011 Pazartesi
30 Nisan 2011 Cumartesi
bu böyle tavrı.
laf olsun diye boktan bir şey istersen oluyor da yoktan bir çokluk isteyince olmuyor.
sevenin sevilenle farklı özneler olması gibi bir şey bu.
yüzüne tükürülesi gerçek.
acı oluyorlar hep.
acı-dı!
sevenin sevilenle farklı özneler olması gibi bir şey bu.
yüzüne tükürülesi gerçek.
acı oluyorlar hep.
acı-dı!
22 Nisan 2011 Cuma
20 Nisan 2011 Çarşamba
beklenmedik anda olacak bekletisi
15 Nisan 2011 Cuma
11 Nisan 2011 Pazartesi
lades diyemeden aklımda kaldı.
aklında mıyım hala, yoksa kalbine düştüğüm yerde mi düşündüm durdum uykumun içinde, bir evet dedim; saçlarımdan akıp giden elleri. bir hayır dedim; fikrinde kırıntı varsa belki. peki hiç mi lades şansımız yoktu kalplerimizi bölüşmek pahasına? sonra karar verdim "aklımda" bölüşmüştük sende kırıntı,bende döküntü. -"aklımda" kalmış bir bölük kalp döküntüsü hepsi bu.
23 Mart 2011 Çarşamba
-
eksen kaysın istiyorum,gerekirse kıtalar yer değişsin;
ama şehirlerimiz artık bir olsun, istiyorum.
-bir gün o gün nasılsa gelecek
senin yaşadığını sandığın şehir benim yanım olsa..
ama şehirlerimiz artık bir olsun, istiyorum.
-bir gün o gün nasılsa gelecek
senin yaşadığını sandığın şehir benim yanım olsa..
24 Şubat 2011 Perşembe
biriyle tanıştığında onun işe yaramaz olduğunu fark edip uzaklaşıyorsun.aradan zaman geçiyor,tekrar yapıyorsun.tanışıyorsun belki biraz daha uzun zamna geçiyor.daha aptal biri diye bu kez arkanı dönmeden gidiyorsun..ama etrafına bakınmaya devam edip yenisi,yenisi,yenisi,..doymak bilmiyor geniş miden.kusup çıkarıyorum yenilerini deme sakın,yapmıyorsun hep kalıntı biriktiriyorsun.nasıl oluyor da uslanmıyorsun.hepsi aynı işte..basmakalıp belki son kullanma tarihi biraz geç atılmış o kadar.
birini tanımışsan üçyüzbinmilyonuncusunu tanımana gerek yok bence.hatta beşten sonrasını deneme bile.tavsiyemdir o kadar..
insan işte değişmiyor,ömrü değişiyor.
her insan farklı değil arkadaş.
aynı kalıp hep.
ya da hamurda var sorun..
yap..
boz!
birini tanımışsan üçyüzbinmilyonuncusunu tanımana gerek yok bence.hatta beşten sonrasını deneme bile.tavsiyemdir o kadar..
insan işte değişmiyor,ömrü değişiyor.
her insan farklı değil arkadaş.
aynı kalıp hep.
ya da hamurda var sorun..
yap..
boz!
22 Şubat 2011 Salı
iki gündür
2010da mıyız yoksa 2011de mi diye düşünüp duruyorum..
hep 2o1oda karar kılıyorum.
ama takvimi hep unutuyorum.
bugün baktım 2011 diyor ama hiç inanasım gelmiyor.
oysa şubatın da neredeyse 30u gelmiş..
evet,dalgınım biraz.
şubat hiç otuz çekmedi burda da..
o gün doğum günümdü.
hep 2o1oda karar kılıyorum.
ama takvimi hep unutuyorum.
bugün baktım 2011 diyor ama hiç inanasım gelmiyor.
oysa şubatın da neredeyse 30u gelmiş..
evet,dalgınım biraz.
şubat hiç otuz çekmedi burda da..
o gün doğum günümdü.
denemeye değer
hatta katlanmaya da..
ama ben ucube hislerimi doğru yönlendiremiyorum.
sana tam anlamıyla aşıkken bir başkasına gözümün kayması vicdan azabı çektiriyor.
aslında ayaküstü bi oynaşmadan ilerisine geçmiyor muhabbet.hatta birkaç sözcük böyle oluyor yalnızca.
ama bunu sana rakip olarak görüyorum ve kendi içimde sensiz savaş veriyorum.sırf sana..
bu bana acı veriyor.
kendimi aciz hissediyorum böyle zamanlarda..
sen bilmiyorsun.sadece günahkar yanımdaki tadı biliyor.bilmiyor yapıyorsun.
bu beni daha çok azaltıyor.
bir beton yığının altına giriyorum;binlerce insan tepiniyor içinde;benim üstümde..
bunları hak etmiyorsun.sen hep melek kaldın gözümde.
hiç bir benimki gibi anına rastlamadım.bu yüzden de yüküm hep biraz daha ağırlaştı ıslak bir sünger gibi..suyunu akıttıktan sonra kalmayacak bir tortu olsa da sırtıma hep ıslak bindi o yük ve ben kaldıramıyorum artık..
oysa onlar yarına geçen hislerdi sen neredeyse 3 yıla sığmış ve halen taşmakta olan bir his..
ama daha fazla taşıyamıyorum dış seslerin betonarme soğuğunu.
özür dilerim.
bu yüzden ben gidiyorum..
melekler iyidir evet ama sen şeytanı hissettirdiğin bir anda ızdırap olmaktan başkasını bastıramaz..
haz duygusunun bazen acıyı örttüğü gibi bir şey bu..ızdırabım artık aşkımı kaplıyor.
özür dilerim sevgilim.
hoşça kal.
ama bil öncesinden daha çok rüyalarımdasın.rüyalarda yaşıyorum günüme mavini katıyorum.
sana duyurmadan doyasıya seni yaşıyorum aslında ama yalnızım..
ne önemi var ki bunu..
yalnızlık çemberinde çift kişilik yer kapladığını kimse kolay fark etmiyor;sen söylemedikçe.
mutlu ol.
çünkü ben melekliğinden vazgeçirmemek için gidiyorum şeytanlığımı üstlenip.
sen mavi bulutların üzerinde bembeyaz kanatlarınla kal.
derdin ya; kendimi yanımda aciz hissediyorum; öbürlerine daha yakın oluşundan ötürü..o sözden sonra fark ettim acizliğimi.sen asil bir prenstin ben acizlik hissi.ama ne var ki kalbindeydim..kalp bilmez bazen içini; öyleydi.şimdi acizliğimi de sırtlanıp gidiyorum.
evet,itiraf ediyorum..senin için aşkımı itiraf ettiğim günkü kadar kayıtsız bir saflıkta söylüyorum bunları.
umarım affedersin beni..
melek güzelliğinde-senin güzelliğinde- yaşa.
ama ben ucube hislerimi doğru yönlendiremiyorum.
sana tam anlamıyla aşıkken bir başkasına gözümün kayması vicdan azabı çektiriyor.
aslında ayaküstü bi oynaşmadan ilerisine geçmiyor muhabbet.hatta birkaç sözcük böyle oluyor yalnızca.
ama bunu sana rakip olarak görüyorum ve kendi içimde sensiz savaş veriyorum.sırf sana..
bu bana acı veriyor.
kendimi aciz hissediyorum böyle zamanlarda..
sen bilmiyorsun.sadece günahkar yanımdaki tadı biliyor.bilmiyor yapıyorsun.
bu beni daha çok azaltıyor.
bir beton yığının altına giriyorum;binlerce insan tepiniyor içinde;benim üstümde..
bunları hak etmiyorsun.sen hep melek kaldın gözümde.
hiç bir benimki gibi anına rastlamadım.bu yüzden de yüküm hep biraz daha ağırlaştı ıslak bir sünger gibi..suyunu akıttıktan sonra kalmayacak bir tortu olsa da sırtıma hep ıslak bindi o yük ve ben kaldıramıyorum artık..
oysa onlar yarına geçen hislerdi sen neredeyse 3 yıla sığmış ve halen taşmakta olan bir his..
ama daha fazla taşıyamıyorum dış seslerin betonarme soğuğunu.
özür dilerim.
bu yüzden ben gidiyorum..
melekler iyidir evet ama sen şeytanı hissettirdiğin bir anda ızdırap olmaktan başkasını bastıramaz..
haz duygusunun bazen acıyı örttüğü gibi bir şey bu..ızdırabım artık aşkımı kaplıyor.
özür dilerim sevgilim.
hoşça kal.
ama bil öncesinden daha çok rüyalarımdasın.rüyalarda yaşıyorum günüme mavini katıyorum.
sana duyurmadan doyasıya seni yaşıyorum aslında ama yalnızım..
ne önemi var ki bunu..
yalnızlık çemberinde çift kişilik yer kapladığını kimse kolay fark etmiyor;sen söylemedikçe.
mutlu ol.
çünkü ben melekliğinden vazgeçirmemek için gidiyorum şeytanlığımı üstlenip.
sen mavi bulutların üzerinde bembeyaz kanatlarınla kal.
derdin ya; kendimi yanımda aciz hissediyorum; öbürlerine daha yakın oluşundan ötürü..o sözden sonra fark ettim acizliğimi.sen asil bir prenstin ben acizlik hissi.ama ne var ki kalbindeydim..kalp bilmez bazen içini; öyleydi.şimdi acizliğimi de sırtlanıp gidiyorum.
evet,itiraf ediyorum..senin için aşkımı itiraf ettiğim günkü kadar kayıtsız bir saflıkta söylüyorum bunları.
umarım affedersin beni..
melek güzelliğinde-senin güzelliğinde- yaşa.
"aslında"
her an sorguluyorum.
keşkeleşmesinden korkulan acabalarımı..
ilk soru,
acaba hayalperestlikten vazgeçmek senden vazgeçmenin tek yolu mu?
alternatif yanıtım,
sana dair ne kadar kötü anım varsa anımsamayı deniyorum,zor oluyor seçmek..çünkü toplamı bir elin parmaklarından fazla yer tutmuyor..hemen hepsindeki katkı payım da göz ardı edilemez cinsten.üstelik,bunları anımsamak için özel çaba harcıyorken;seni hep güzel anılarla günün tamamında yaşamak kadar iğrençleşmemiştim hiç..
keşkeleşmesinden korkulan acabalarımı..
ilk soru,
acaba hayalperestlikten vazgeçmek senden vazgeçmenin tek yolu mu?
alternatif yanıtım,
sana dair ne kadar kötü anım varsa anımsamayı deniyorum,zor oluyor seçmek..çünkü toplamı bir elin parmaklarından fazla yer tutmuyor..hemen hepsindeki katkı payım da göz ardı edilemez cinsten.üstelik,bunları anımsamak için özel çaba harcıyorken;seni hep güzel anılarla günün tamamında yaşamak kadar iğrençleşmemiştim hiç..
bu özelliğimden ayrıca nefret ediyorum.
salinger'in bahsettiği gibi "o zaman takım elbiseli,patronlu ve kravatlı bir iş adamı olarak planlı bir seyahat" tadında kalcam hep.
hiç bir zaman sürpriz ya da cesaretin kekremsi ile tam tadından birinin kesin çizgisinde kalmayacağım.-dolduruşa geliyorum evet ama kendime dair olmuyor onlar tam olarak.-
hiç bir zaman sürpriz ya da cesaretin kekremsi ile tam tadından birinin kesin çizgisinde kalmayacağım.-dolduruşa geliyorum evet ama kendime dair olmuyor onlar tam olarak.-
18 Şubat 2011 Cuma
uykun olmabilmek isterdim.
her gecene yazdığın ve sana huzur veren vardiyan gibi.
ihtiyacın olmayan ama canın istediğinden seçtiğin
mecbur olmadığın ama kendi içine dönmek için sebep bildiğin,
senden başka kimsenin bilmediği türden bir şey;
sır gibi özel..
bir anlık ölüm gibi ama ruhunu tazeleyen cinsten,
zihninin içinden o güne ait olanı seçen olup
bir de düşlerinin senden sonraki ilk seyircisi olmak.
isterdim..
ihtiyacın olmayan ama canın istediğinden seçtiğin
mecbur olmadığın ama kendi içine dönmek için sebep bildiğin,
senden başka kimsenin bilmediği türden bir şey;
sır gibi özel..
bir anlık ölüm gibi ama ruhunu tazeleyen cinsten,
zihninin içinden o güne ait olanı seçen olup
bir de düşlerinin senden sonraki ilk seyircisi olmak.
isterdim..
16 Şubat 2011 Çarşamba
belki..
hasretine bilmiyorum kaç kat giydirdim..
ama halen buz gibi oluyor geceleri.
üşütüyor düşlerimi.
gel kurtar diyemesem de.
belki...denersin sen.
derim bir biten günden sonra,
hala içimden usulca..
ama halen buz gibi oluyor geceleri.
üşütüyor düşlerimi.
gel kurtar diyemesem de.
belki...denersin sen.
derim bir biten günden sonra,
hala içimden usulca..
ne garip(!)
bugün bütün baktığım adamlar sendin,
bütünü sana benziyordu;
en az on taneydiler ama hiç birinde ben yoktum.
bir o geçiyordu,
bir bu geçiyordu.
ama durmaksızın üstüme geliyorlardı.
bir kısmı baka baka geçiyor,
bazıları görmemekte ısrar ediyordu.
benim için en önemlisi göz temasıydı.
göz göze hepsiyle bir defa gelsem;
eminim seni seçerdim ikizlerinden bile.
ama hepsi bakmıyordu yüzüme, dedim ya..
kimisi senin gibi inatçıydı işte.
ama ben bulabildiklerimin hepsine baktım bugün.
hepsine baktım,
hepsi sana benziyordu..
en son o gördüğüm, yok muydu
ah o..
karşımdan geliyordu,yüzüme kadar doğrulmadan,
azıcık bakıyordu; göz ucuyla,gözlerime kadar her noktama.
ama gözlerime bakmamak için andiçmiş olduğunu düşündürür cinstendi.
baktım arkasndan bile,sanırım o da bakmıştı..
ama ben bakarken başını çeviriyordu çoktan..
senin gibiydi kokusu da..
ne garip gidişi de sana benziyordu..
ıslak, sakin, kendi içinde kapaklı, bakmadıkça görülemeyecek türden,..
rüzgarın soğuğunda gözün nasıl buğulanır?
soğuktan mı acıdan mı bilemezsin,
bakmadıkça nasıl buğusunu fark edemezsin?
nasıl bakan yalnızca ıslaklık görür gözlerinde..
işte öyle bir mesele.
bugün gördüğüm bütün adamlar
sana benziyordu..
hiç birinde ben yoktum,
belki sende de son kırıntımı tükettim.
kim bilir..
hiç birinin gözleri senin gibi bakmıyordu,
ama hepsi sana benziyordu;
bir ben eksiktim,
ama sanırım senden de çoktaan gitmiştim..
zaten bu masal çoktan ...
bütünü sana benziyordu;
en az on taneydiler ama hiç birinde ben yoktum.
bir o geçiyordu,
bir bu geçiyordu.
ama durmaksızın üstüme geliyorlardı.
bir kısmı baka baka geçiyor,
bazıları görmemekte ısrar ediyordu.
benim için en önemlisi göz temasıydı.
göz göze hepsiyle bir defa gelsem;
eminim seni seçerdim ikizlerinden bile.
ama hepsi bakmıyordu yüzüme, dedim ya..
kimisi senin gibi inatçıydı işte.
ama ben bulabildiklerimin hepsine baktım bugün.
hepsine baktım,
hepsi sana benziyordu..
en son o gördüğüm, yok muydu
ah o..
karşımdan geliyordu,yüzüme kadar doğrulmadan,
azıcık bakıyordu; göz ucuyla,gözlerime kadar her noktama.
ama gözlerime bakmamak için andiçmiş olduğunu düşündürür cinstendi.
baktım arkasndan bile,sanırım o da bakmıştı..
ama ben bakarken başını çeviriyordu çoktan..
senin gibiydi kokusu da..
ne garip gidişi de sana benziyordu..
ıslak, sakin, kendi içinde kapaklı, bakmadıkça görülemeyecek türden,..
rüzgarın soğuğunda gözün nasıl buğulanır?
soğuktan mı acıdan mı bilemezsin,
bakmadıkça nasıl buğusunu fark edemezsin?
nasıl bakan yalnızca ıslaklık görür gözlerinde..
işte öyle bir mesele.
bugün gördüğüm bütün adamlar
sana benziyordu..
hiç birinde ben yoktum,
belki sende de son kırıntımı tükettim.
kim bilir..
hiç birinin gözleri senin gibi bakmıyordu,
ama hepsi sana benziyordu;
bir ben eksiktim,
ama sanırım senden de çoktaan gitmiştim..
zaten bu masal çoktan ...
14 Şubat 2011 Pazartesi
amacım sınırımın keşfine çıkmaktı.
ama seninkinin benimkinden daha ötede olduğunu bilmeye ihtiyacım olmadığının farkında değildim;sen bildirene kadar.
sağ ol.
NOKTA
sağ ol.
NOKTA
11 Şubat 2011 Cuma
aşk adı söylenince kaçandır.
bu yüzden kaçan kovalanır.
~sen sen ol adını bile anmaya gerek duyma.dilinin ucundan içine yeniden uzanmasına izin ver.ya da ne halin varsa gör "benim gibi."
~sen sen ol adını bile anmaya gerek duyma.dilinin ucundan içine yeniden uzanmasına izin ver.ya da ne halin varsa gör "benim gibi."
10 Şubat 2011 Perşembe
3 nokta
kaybettiğin bir şeyi fark etmek kadar iğrenç olan bir şey daha varsa o da bulamadığın bir şeyi anımsamaktır
6 Şubat 2011 Pazar
palyaçolar çocukken hayalimden gerçeğime koşan büyük mucizelerdendi.inkar edemem ki bütün palyaçolar birbirinden özellerdi.ama en çok kırmızılı olanlar.burunlarıyla takım vücutlarıyla..gülümser durur yüzleriyle..hele bir de gerçek ses tonlarıyla konuşunca dünyanın en özel yaratığı sanardım kendimi.komiktim evet..ama çocuktum.
büyüdüm büyüdüm büyüdüm bir şeyler değişti tabi hayatımda..mesela,palyaçolar..onlar yalnızca broşür veren varlıklardı artık..soğuk ve mesafeli.artık şöyle düşünüyordumm; palyaçolar dünyaya çocuklar için getirilmiş suratlar;yalnızca onlar için gülümserler ama diğerleri için kireç surat görünmek zorundaydılar.hatta ergen çağlar için en üzücü yüz haline bile gelebilirlerdi.
bir gün her zaman önünden geçtiğim banka oturma gereği duydum..hava sıcaktı.insanların gereksiz geldiği zamanlar olduğundan tek başıma çıkmıştım dışarı.sokak satıcılarını bir bir gezince;dondurmamı alıp bankıma otursam etraftaki gürültüden sıyrılacağımı sezdim.oturdum.yanımda kitap okuyan bir heykel vardı.bacağına kolumu koyup doldurmamı yemeye koyuldum.her şey sıradandı..geçen sevgililerin yapış yapış halleri,ihtiyarların söylenceli tavırları,satıcıların telaşları..ben de aynıydım izlencemdeydim işte her zamanki gibi..dondurmamı yiyene kadar entel bir çocuk oturdu yanıma..sigaramın olup olmadığını sorduktan sonra saati sordu en son da sadade gelelim adın ne dedi.söyledim ama ağzımda dondurmayla konuşmam biraz yakışıksızdı sanırım onun fikrince de hem o da birinin yüzüne bakarak konuşmayı sevenlerdendi.ama ben oraya etrafı seyretmeye oturmuştum; yani üzgündüm ama olmazdı.en sonunda küfrü basıp defoldum bayan keyfine bak dedi.sana da dedim gülerek ve ilk kez yüzüne bakarak.oldukça güzel bir yüzü vardı.uzun saçları, sakalları bıyıkları hepsi özen gösteriyordu ama kıyafetlerindeki bohemlik de entellektüelliğini ele veriyordu.yüzüne bakmadığım için pişman oldum çünkü görülmeye değerdi..sonra ben erimiş dondurmamı hüpletirken bir ihtiyar geldi.çocuklarından torunlarından bahsetti.onu dinlememi beklemiyordu sadece anlatmaya ihtiyacı olduğu belliydi bu yüzden rahattım arada "hııhıı" bile demekten çekinmiyordum.o ara her gün gördüğüm dilencileri incelemeye koyuldum.bugün hepsi daha bir acı verici görünüyorlardı ama bu onlar için bir sevgi sözcüğü sayılabilecek kadar özel seçilmişti ben tarafından.sonra teyze de birkaç sıradan soruyu yöneltip iyi günler diledi.ben de onun için diledim ve dondurmamı bitirince iyice etrafa odaklandım yapacak daha iyi bir şeyin yoksa o cehennem sıcağında gölgede oturmaktan güzeli olamazdı ve ben orada bütün bunlara sahiptim sonuçta..en son karşı banktaki amcaya baktığımı anımsıyorum şu an..o andan itibaren de dikkatimi yalnızca, dükkanlardan birinin önünde son üç broşürünü bitirmeye çalışan palyaçoydu...kıpkırmızıydı; şapkası,eldivenleri,makyajı,burnu,ayakkabıları..öyle güzeldi ki kapkara kocaman gözlerine eşlik eden upuzun kapkara saçları..
sanırım bir on-onbeş dakika kadar izledim onu elinde son broşür kalana kadar bekledim ve o bakışımdan sanırım rahatsız olarak döndü.yüzüme baktı öyle ve ürkekçe önüne döndü.bir beklentisi yoktu ve benim de olmasını istemediğine emindim..ama ben elbisemin şeklini şemalini kontrol ettikten sonra kalktım ve ona doğru yürüdüm.arkası dönük kaskatı duruyordu son broşürü kimseye verme niyeti yoktu galiba.omzuna dokundum önce sonra sesimin en nazik noktasını seçme çabasıyla "benim olabilir mi o?" dedim.aslında şapkası olsa da istediğim elindekine baktım."tabii" dedi.onun işine gelirdi günlük işi bitmiş olur gün onun olurdu.yüzüme baktı bir süre..bir amacı yoktu ama fark etmek istediği bir şey vardı sanki.öyle bir şey sezmiştim bakışında.yüzümü yana çevirerek efendim deme isteğiyle baktım."şey,broşürlerimi genelde ben vermeye çalışırım; onlar kabul etmemeye çalışırlar.saatli bomba muamelesi görürler ya da yere atılırlar şu sokağa baksana" dedi.durdu ve utangaçca yüzünü öne eğip gözlerime çevirdi gözlerini "sen ilk iş günümde güzel bi sürprizdin." dedi.gülümsedim "profesyonel görünüyorsun.özgüven problemin yok demektir.ne hoş." dedim gülümsedi."keşke.." dedi.iç çekişindeki manidarlığa bakmadan öngüvenimi tazeleme ihtiyacıyla kendi şeklimi şemalimi inceleyip güzel olduğuma emin olunca "bu makyajı sen mi yaptın?" diye sordum.güldü önce gözleriyle sordu sonra "nasıl yani?" dedi."ben de istiyorum da; bu ara çok fazla aşk filmi izliyorum ordaki kızlar aklına eseni söylediğinde mutlu sona hep sahip oluyor.acaba ben de bunu başarabilir miyim diye çıktım evden bugün.yardımcı olmak ister misin?" dedim en sonunda utancımı gizleyemeyerek.gülümsedi bir süre öyle kaldı."ee" dedim.durdu yine ve koluman....
büyüdüm büyüdüm büyüdüm bir şeyler değişti tabi hayatımda..mesela,palyaçolar..onlar yalnızca broşür veren varlıklardı artık..soğuk ve mesafeli.artık şöyle düşünüyordumm; palyaçolar dünyaya çocuklar için getirilmiş suratlar;yalnızca onlar için gülümserler ama diğerleri için kireç surat görünmek zorundaydılar.hatta ergen çağlar için en üzücü yüz haline bile gelebilirlerdi.
bir gün her zaman önünden geçtiğim banka oturma gereği duydum..hava sıcaktı.insanların gereksiz geldiği zamanlar olduğundan tek başıma çıkmıştım dışarı.sokak satıcılarını bir bir gezince;dondurmamı alıp bankıma otursam etraftaki gürültüden sıyrılacağımı sezdim.oturdum.yanımda kitap okuyan bir heykel vardı.bacağına kolumu koyup doldurmamı yemeye koyuldum.her şey sıradandı..geçen sevgililerin yapış yapış halleri,ihtiyarların söylenceli tavırları,satıcıların telaşları..ben de aynıydım izlencemdeydim işte her zamanki gibi..dondurmamı yiyene kadar entel bir çocuk oturdu yanıma..sigaramın olup olmadığını sorduktan sonra saati sordu en son da sadade gelelim adın ne dedi.söyledim ama ağzımda dondurmayla konuşmam biraz yakışıksızdı sanırım onun fikrince de hem o da birinin yüzüne bakarak konuşmayı sevenlerdendi.ama ben oraya etrafı seyretmeye oturmuştum; yani üzgündüm ama olmazdı.en sonunda küfrü basıp defoldum bayan keyfine bak dedi.sana da dedim gülerek ve ilk kez yüzüne bakarak.oldukça güzel bir yüzü vardı.uzun saçları, sakalları bıyıkları hepsi özen gösteriyordu ama kıyafetlerindeki bohemlik de entellektüelliğini ele veriyordu.yüzüne bakmadığım için pişman oldum çünkü görülmeye değerdi..sonra ben erimiş dondurmamı hüpletirken bir ihtiyar geldi.çocuklarından torunlarından bahsetti.onu dinlememi beklemiyordu sadece anlatmaya ihtiyacı olduğu belliydi bu yüzden rahattım arada "hııhıı" bile demekten çekinmiyordum.o ara her gün gördüğüm dilencileri incelemeye koyuldum.bugün hepsi daha bir acı verici görünüyorlardı ama bu onlar için bir sevgi sözcüğü sayılabilecek kadar özel seçilmişti ben tarafından.sonra teyze de birkaç sıradan soruyu yöneltip iyi günler diledi.ben de onun için diledim ve dondurmamı bitirince iyice etrafa odaklandım yapacak daha iyi bir şeyin yoksa o cehennem sıcağında gölgede oturmaktan güzeli olamazdı ve ben orada bütün bunlara sahiptim sonuçta..en son karşı banktaki amcaya baktığımı anımsıyorum şu an..o andan itibaren de dikkatimi yalnızca, dükkanlardan birinin önünde son üç broşürünü bitirmeye çalışan palyaçoydu...kıpkırmızıydı; şapkası,eldivenleri,makyajı,burnu,ayakkabıları..öyle güzeldi ki kapkara kocaman gözlerine eşlik eden upuzun kapkara saçları..
sanırım bir on-onbeş dakika kadar izledim onu elinde son broşür kalana kadar bekledim ve o bakışımdan sanırım rahatsız olarak döndü.yüzüme baktı öyle ve ürkekçe önüne döndü.bir beklentisi yoktu ve benim de olmasını istemediğine emindim..ama ben elbisemin şeklini şemalini kontrol ettikten sonra kalktım ve ona doğru yürüdüm.arkası dönük kaskatı duruyordu son broşürü kimseye verme niyeti yoktu galiba.omzuna dokundum önce sonra sesimin en nazik noktasını seçme çabasıyla "benim olabilir mi o?" dedim.aslında şapkası olsa da istediğim elindekine baktım."tabii" dedi.onun işine gelirdi günlük işi bitmiş olur gün onun olurdu.yüzüme baktı bir süre..bir amacı yoktu ama fark etmek istediği bir şey vardı sanki.öyle bir şey sezmiştim bakışında.yüzümü yana çevirerek efendim deme isteğiyle baktım."şey,broşürlerimi genelde ben vermeye çalışırım; onlar kabul etmemeye çalışırlar.saatli bomba muamelesi görürler ya da yere atılırlar şu sokağa baksana" dedi.durdu ve utangaçca yüzünü öne eğip gözlerime çevirdi gözlerini "sen ilk iş günümde güzel bi sürprizdin." dedi.gülümsedim "profesyonel görünüyorsun.özgüven problemin yok demektir.ne hoş." dedim gülümsedi."keşke.." dedi.iç çekişindeki manidarlığa bakmadan öngüvenimi tazeleme ihtiyacıyla kendi şeklimi şemalimi inceleyip güzel olduğuma emin olunca "bu makyajı sen mi yaptın?" diye sordum.güldü önce gözleriyle sordu sonra "nasıl yani?" dedi."ben de istiyorum da; bu ara çok fazla aşk filmi izliyorum ordaki kızlar aklına eseni söylediğinde mutlu sona hep sahip oluyor.acaba ben de bunu başarabilir miyim diye çıktım evden bugün.yardımcı olmak ister misin?" dedim en sonunda utancımı gizleyemeyerek.gülümsedi bir süre öyle kaldı."ee" dedim.durdu yine ve koluman....
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)